16 Nisan 2014 Çarşamba

ALASKA KURDU


Alaska kurdu veya Alaska malamutu, Alaska'ya özgü işçi köpek. Başlangıçta Alaska'nın kuzeybatısında yaşayan bir Eskimo halkı olan Malimiut (Malamut) İnyupikleri tarafından kızak çekmekte kullanılan Alaska Malamutu, günümüzde özellikle çocuklara son derece sevecen davranışından ötürü evlerde de beslenmektdir. Güçlü bedenli ve geniş omuzlu bir köpektir. Boyu 54 - 63,5 cm'yi, ağırlığı 35 kg'ı bulur. Kürkü, sert dış tüyler ve daha yumuşak iç tüylerden oluşur. Kuyruğu tüylü ve sırtına doğru kıvrıktır. Pençeleri geniştir ve karada kolayca koşmasını sağlayacak biçimde tüylerle kaplıdır. Kahverengi, Lacivert badem biçimi gözleri ve gri ya da siyah-beyaz kürküyle, kurdu andıran bir görünüşü vardır. Oldukça zeki ve sadıktır, gerektiğinde ise çok iyi bir dövüşçüdür.
Sıkça karıştırıldıkları Husky türüne çok benzerler, ancak bu iki tür arasında bazı farklar bulunmaktadır. Alaska Malamutu bir Husky'ye göre daha ağırdır. Malamutlar kaslı yapıları nedeniyle bir kurda daha çok benzerler. Huskyler hafif yükleri hızlı bir şekilde çekerken, malamutlar daha büyük yükleri çekmek için kullanılırdı. Malamutların kuyrukları genelde havaya doğru kıvrıkken, huskylerin kuyrukları yere doğrudur.
SİBİRYA KURDU

Özellikler

Genelde buz mavisi gözleriyle korkutucu olsa da, sevgi dolu bir hayvandır.Her köpek gibi dillerinden terlerler. Özgürlüklerine düşkünlükleri ve inatçılığıyla tanınırlar. Bazılarının göz renkleri farklı olabilir. Çocuklara karşı çok hoşgörülüdür. Aslında herkesle iyi geçinir, ama kuş, fare gibi küçük hayvanları avlamak isterler. Yalnız kalırsa sıkılıp evdeki eşyaları kemirebilirler. Gereksiz yere havlamayan bir köpek ırkıdır, ancak uluyabilirler. Sibirya kurtları sıcağı hiç sevmezler ve sıcaklarda bunalırlar, eksi 60 derece soğukta yaşayabilirler.
Ortalama ömrü 11-13 yıldır. Erkeğinin ağırlığı 20 ila 27, dişisinin ağırlığı ise 16 ila 23'tür.

Karakteri

Zeki, fazlasıyla oyuncu, sosyal, Ailelerine bağlı ancak inatçı ve haylaz köpeklerdir. Zeki ve sosyaldirler, çok kolay öğrenirler ama kendi mantıklarınca amaçsız buldukları komutlara uymamakta ısrar ederler .Eğitim verilmesi zor bir ırktır. Evdeki/çevrelerindeki diğer hayvanlarla çok iyi geçinirler ancak fare ve küçük kuşlar gibi küçük hayvanları avlamaya meyillidirler. Çok kolay öğrenirler ancak komutlara cevap almak için sabır ve tutarlılık gerekir. Hava sıcak olmadığı sürece koşup oynamayı çok severler ancak sıcaklarda korunmalı serin bir yerde tutulmalıdırlar. Bu köpeklerin karakteristik bir özelliği daha havlamayı pek sevmemeleridir, o yüzden de bekçi köpeği olarak pek uygun değildirler. Havlamamalarına karşın ulumayı çok severler. Çocuklarla araları çok iyidir, onlara karşı çok tutarlı ve sabırlıdırlar. Sık kürkleri nedeniyle sıcağa tahammülleri yoktur. Özgürce koşup oynamayı çok severler. Boş bırakılmaya gelmezler çünkü kaçıp başı boş gezmeye bayılırlar.

Bakımı

Özgürce koşup oynamayı çok seven bir ırk olduklarından dolayı apartman yaşamı için çok uygun köpekler değildirler. Hava sıcak olmadıkça çok iyi koşu arkadaşıdırlar. Tüylerinin uzun olmamasından dolayı düzenli aralıkla fırçalamak gerekmektedir. Fırçalarken acıtmamaya dikkat ediniz, sinirlenebilirler. Oldukça fazla egzersiz gereksinimleri vardır. Tek başlarına olmayı hiç sevmezler, tek başlarına kaldıklarında etraftaki nesneleri kemirmeye başlayabilirler.

Tarihçesi

Bu ırk yüzyıllarca Sibirya'da Çukçi halkı tarafından kızak çekme, Ren geyiği sürülerini gütmede ve bekçi köpeği olarak kullanılmışlar. 1905 yılında bu köpekler Alaskaya götürüldü. Bölgede 1925'te ortaya çıkan Difteri salgını için gereken ilaçları, bu köpeklerden oluşan bir sürü bölgeye getirmeyi başarmıştır ve bu olaydan sonra insanların dikkatini çekmiştir.

Özellikleri

Çizgili sırtlan diğer sırtlanlardan (örneğin benekli sırtlan) daha zarif bir vücut yapısına sahiptir. 110 cm uzunluğa (+) ve 40–50 kg ağırlığa ulaşabilir. Sırtından bir sırada büyüyen kıllarını korkutmak için havaya dikebilir; böylece asıl olduğundan daha büyük gözükür. Rengi gridir ve tüm vücudunda belirgin siyah çizgileri vardır.

Dağılımı

Çizgili sırtlan Afrika kıtasının kuzey yarısında, Asya'nın batısında (Anadolu dahil[2]), Arap Yarımadasında ve Hindistan'da bulunur. Yaşam alanı yarı çöl ve kurak bölgelerdir.

Yaşam şekli

Çizgili sırtlanin yaşam şekli benekli sırtlanınkinden çok farklıdır. Yalnız yaşamayı tercih eder. Çok nadiren, aile fertlerinden oluşan ufak gruplar kurabilir. Diğer sırtlan türleri gülermiş gibi sesler çıkarırken, çizgili sırtlan sessiz bir hırlamadan başka ses çıkaramaz. Kendine ait bölgesine çok önem verir ve bu bölgeyi savunur. Büyük hayvanları avlayamaz. Genelde leş ile beslenir. Bunu yanı sıra küçük kemiricileri, kuşları, kertenkeleleri, bazen keçi, koyun ya da köpek avlayabilir. İnsandan korkar, zor duruma düşürülmediği sürece saldırmazlar.

Korunma

Doğada düşük yoğunlukta bulunmaları, iyi gizlenmeleri ve yalnız yaşamaları sebebi ile vahşi yaşamda görülmeleri çok zordur. Günümüzde Anadolu 'nun belirli bölgelerinde Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü tarafından fotokapanlarla takip edilmektedir. Ayrıca 2007 yılında Güney Doğu Anadolu Bölgesi 'nde Doğa Derneği gönüllüleri tarafından üç adet çizgili sırtlan yuvası belirlenmiş ve bu yuvalardan birini kullanan bir çift çizgili sırtlan görüntülenmiştir. Bölge koruma altına alınmış ve fotokapanlarla izlenilmektedir. Anadolu 'da sayısı az olmakla birlikte,avlanılması kesinlikle yasaktır. Zira Eylül 2010'da Çevre ve Orman Bakanlığı ile Merkez Av Komisyonu tarafından çıkarılan kanuna göre, Anadolu çizgil sırtlanın Türkiye sınırları dahilinde herhangi bir şekilde avlanması, 15.000 TL para cezasından başlayan yaptırımların yolunu açmaktadır.
Çizgili sırtlanların Türkiye popülasyonunu korumak için Güneydoğu Anadolu bölgesinin dışında, Altınözü Hatay'da 38.811 hektar'lık bir alan yaban hayatı geliştirme sahası olarak ayrılmıştır. [3]
VAŞAK

Fiziksel özellikleri

Kediye benzemekle birlikte normal kedi ağırlığından 5 kat daha ağırdırlar. En irileri 30 kg civarında olan bayağı vaşaktır. Kulakları normal kediye kıyasla daha uzun ve uçları tüylüdür. Kış bastırdığında ise sadece kulaklarının üzerindeki tüyler değil tüm vücudu kalın bir tüy tabakası ile kaplanır. Adeta kışın gelmesi ile mantolarını giyerler. Patilerinin genişliği karda yürümelerini kolaylaştırır.Afrikalı vaşaklar, vücuduna oranla afrikanın en hızlı ve en tehlikeli hayvanıdır.Örneğin bir antilobun boynuna atılıp onu yere çekme yeteneğine sahiptir. Gövdelerine göre küçük kalan başları ve kısa kuyrukları ile ilk bakışta ürkütücü gözükseler de görünüşleri kesinlikle etkileyicidir. Renkleri kum renginden koyu kahveye kadar değişir.Evcilleştirlebilirler.

Yaşam şekli

Vaşak türleri arasında görünüş farklılıkları mevcuttur. Engebeli arazilerde ve genellikle çam ormanlarında yaşarlar ama açık ormanlık araziler ya da diğer coğrafi mekanlarda da rahatlıkla yaşamlarını sürdürebilirler. Hatta denizden 3000 metre yükseklikte yaşayan vaşaklar bulunmaktadır. Sadece iyi bir dağcı değil aynı zamanda iyi birer yüzücüdürler.Çok hızlı ve çevik bir hayvan olduğundan kar tavşanı, kemiriciler, ördek, yer kuşları, balık gibi hayvanları kendilerine kolaylıkla av yaparlar. Her vahşi kedide olduğu gibi avını mükemmel gözler ve yaklaştığını hissettirmez. Vaşaklar ara sıra avlanırken birlikte hareket ederler. Özellikle tavşan gruplarını avlarken birlikte hareket ettikleri görülür. Avlanma zamanı olarak geceden ziyade gündüzü tercih ederler.

Üreme

Çiftleşme döneminde egemenlik alanının dışına çıkarlar. Genellikle de Ocak sonu ya da Mart başı arasında çiftleşirler. Dişi vaşakların hamileliği yaklaşık 70 gün sürer ve 2 ila 3 yavru doğurur. Yavrular annelerinin bir dahaki çiftleşme dönemine kadar ayrılmazlar. Dişi vaşaklar 21 aylıkken erkek vaşaklar ise 33 aylıkken erginleşirler.

Korunma durumu

Doğal hayatın bir parçası olan vaşaklar insanoğlunun tehdidi altındadır. 600 kadar vaşağın yaşadığı Norveç'te sadece 2 ay içinde 117 vaşak avcılar tarafından öldürülmüştür. World Conservation Union (~Dünya Koruma Birliği) açıkladığı nesli tehlike altındaki 120 memeli türü arasında vaşaklara da yer verilmiştir. Vaşakların avlanması hala yaşadıkları ülkede yasaklanamamıştır
PARS



Pars (Panthera pardus), Leopar olarak da bilinir, kedigiller (Felidae) familyasından Panthera cinsinin 4 büyük kedi türünden biri. Önceleri parsın, aslan ve panterin melezi olduğu düşünülüyordu. Leopar ismi de Latince Leo (aslan) ile panter manasında kullanılan Pard kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. İlk doğa bilimciler leopar ve panterleri renkleriyle değil de panterin daha uzun olan kuyruğunu dikkate alarak kuyruk uzunluklarıyla
KÖPEK BALIĞI

Beslenme

Beslenmelerine göre üç gruba ayrılırlar.
Serbest yüzen deniz canlılarıyla beslenenler: Hexanchus, Lamnidae, Alopias, Carcharhinidae, Squalidae, Somniosus
Tabanda yaşayan deniz canlılarıyla beslenenler: Heterodontida, Scyliorhinidae, Triakidae, Oxynotidae, Echinorhinidae, Pristiophoridae, Squatinoidei
Planktonla beslenenler: Dev köpek balığı (Cetorhinus maximus), balina köpekbalığı (Rhincodontidae)

Kan

Vatozlar gibi köpekbalıklarının kanında da diğer canlılara nazaran daha fazla üre bulunur (% 05 - 8). Bu oran Teleostei balıklarınkinden yaklaşık yüz misli daha fazladır.
Birim hacimdeki alyuvar sayısı Teleostei balıklarınkine göre yaklaşık 5-8 misli daha azdır. Bu eksiklik her alyuvarın yüzeyinin yaklaşık 5 defa daha büyütülmesi ile giderilmiştir.

Sınıflandırma

Günümüzde varlığını sürdürmekte olan yaklaşık 360 köpek balığı türü bulunmaktadır ve bunlar sekiz takımda sınıflandırılmaktadır. Köpekbalıkları (Selachimorpha) üst takımının kıkırdaklı balıklar (Chondrichthyes) sınıfı içindeki yeri ve içerdiği takımlar aşağıda sunulmuştur
KATİL BALİNA

Katil balina (Orcinus orca), Orka olarak da bilinir, okyanus yunusları ailesinin en iri üyesidir. Yayılım genişliği olarak dünyada en yaygın ikinci memelidir (insanlardan sonra) ve tüm okyanuslarda bulunur. Çok yönlü bir yırtıcıdır ve balık, deniz kaplumbağası, kuş, fok, köpek balıkları ve hatta diğer genç ve küçük yunusları yer. Bu şekilde deniz besin zincirinin en üst noktasındadır. Katil balina ayrıca diğer balinalara özellikle gri balinalara da saldırır.
"Katil balina" adı hayvanın muhteşem ve korkusuz bir deniz memelisi olarak ününü yansıtır. Günümüzde Orka balina olarak görülmez (daha geniş anlamda tüm cetacean'ların balina olduğu geçeği dışında) ve insanlar için tehlikeli değildir. Doğada Orka'nın bir insana saldırısı kaydedilmemiştir. Bununla birlikte deniz parklarında tutsak olarak tutulan Orkaların terbiyecilerine saldırdıklarına dair raporlar vardır.
KUTUP AYISI

Kutup ayısı (Ursus maritimus) aynı zamanda beyaz ayı, ya da deniz ayısı, ayıgiller (Ursidae) familyasından soğuk kuzey kutup bölgesinin karlı sahillerinde ve buzullar üzerinde yaşayan ayı türüdür. Yaşamakta olan en büyük kara etoburudur (boz ayı daha büyüktür ama bir karnivor değil omnivor sayılmaktadır) ve bulunduğu ortamdaki süper yırtıcıdır. Yaşadığı çevreye çok iyi uyum sağlamıştır. Kalın kürkü onu soğuktan korur, beyaz görünümü avlarından saklar. Kutup ayısı hem karada, hem denizde, hem buzda, hem de su içinde rahatlıkla avlanır.
En çok balık ve foklarla beslenir. Aç kaldığı zamanlarda yüzen buz parçaları üzerine binip kilometrelerce uzaklara giderek besin arar. Fok balıklarının buz tabakasındaki soluk alma deliklerinde pusuya yatar.
DEVE

Özellikleri

En belirgin özelliği hörgüçlerinde yağ depolayabilme yeteneği olan bu hayvanın uzun bacakları, yumuşak yayvan iki toynaklı ayakları kumda ya da karda yürümesini kolaylaştırır. Aynı yandaki bacaklarını birlikte kaldırarak kendine özgü bir biçimde koşar. Ayrıca iki sırada üç tane koruyucu kirpiği, tüylü kulak delikleri, gereğinde kapanabilen burun delikleri, keskin görme ve koku alma duyuları da kum fırtınası gibi elverişsiz çevre koşullarına uyum sağlamasına yardımcı olur. Gövdesini örten iki tip kıldan alttaki ince ve kısa olanlar bazı yumuşak ve dayanıklı kumaşların yapımında kullanılır. Genellikle çökerek dinlendiği ve bu konumdayken yüklendiği için gövdesinin yere değen bölümlerinde nasırlaşmış deri katmanları oluşur.

Açlık ve susuzluğa dayanma yeteneği

Deve, 50 °C sıcaklıkta 9 gün aç-susuz kalabilir. Bu süre içinde toplam ağırlığının %22'sini kaybeder. İnsan, vücudunda bulunan suyun %12'sini kaybettiğinde ölürken, deve, vücudundaki suyun %40'ını kaybettiği halde ölmez. Devenin susuzluğa dayanıklılığının diğer bir sebebi de, gündüz vücut ısısını 41 °C'ye kadar çıkartan bir mekanizmaya sahip olmasıdır. Bu sayede gündüz aşırı çöl sıcağında su kaybını minimum seviyede tutabilmektedir. Soğuk çöl gecelerinde ise vücut ısısını 30 °C'ye kadar düşürebilmektedir. Deve bir su kaynağı bulunca 80-90 litre su içer.

Üreme

İyi bakıldığında ve eğitildiğinde deve aslında uysal hayvanlardır; ama çiftleşme (aşım) mevsiminde hırçınlaşır ve kızdırıldığında tükürür, tehlikeli biçimde ısırır ya da tekme atar. Ayrıca tek hörgüçlü türün erkeği kızdığı zaman ağzının yanından yumruk büyüklüğünde kırmızı renkli ve içi hava dolu sümüksü bir kese (kızgınlık kesesi) çıkarır. Deve, diğer memelilerde olduğu gibi doğurarak çoğalır.

Yaşam şekli ve beslenmesi

Çöl ortamında bir deve.
Deve güç iklim koşullarına dayanıklı, az besinle yetinebilen hayvandır. Gerektiğinde dikenli bitkiler ve kuru otlarla beslenebilir. Yeterli yiyecek bulamayınca hörgüçlerindeki yağı kullanır. Hörgüçte depolanan yağ ırka ve beslenme koşullarına göre değişmekle birlikte, iyi beslenen develerde 700-900 kg’ye kadar çıkabilir. İyi beslenmiş devenin yağla dolu olan hörgücü dik durur. Yağ azaldıkça daralır ve ucu bir yana doğru sarkar. Sanılanın tersine mide ve hörgüçlerinin su depolama özelliği yoktur. Ama susuzluğa günlerce dayanabilir. Vücut sularını yavaş yitirir ve 10 dakikada yaklaşık 60 litre su içerek kaybettiği ağırlığı yeniden kazanır.

Dağılımı

Tek ve çift hörgüçlü deve çok geniş bir alana dağılmış olduğundan bazı bölgelerde damızlık seçimine bağlı olarak yer yer birbirinden farklı özellikler gösteren çeşitli ırklar türemiştir. Yalnızca Afrika’da 20 kadar tek hörgüçlü deve ırkı bulunmaktadır. Çift hörgüçlülere uygulanan bakım ve besleme genellikle daha yetersiz olduğundan bunlar arasında tek hörgüçlülerde rastlanan Mehari, Hecin ve Bikanir gibi seçme sonucu elde edilen ırklara rastlanmaz. Bununla birlikte çift hörgüçlüler arasında Türkistan, Moğol ve Kalmık gibi birbirinden az çok farklı tipler ortaya çıkmıştır. İklim koşulları çok değişken olan ve kışları sert geçen Türkiye, Mısır ,Türkistan, İran gibi ülkelerde ise iki tür arasında melezleme yapılmaktadır. Çok eskiden beri bu yöntemle melez azmanlarının oluştuğu ve melez azmanı döllerin gövde yapısı, kemik sağlamlığı, kas gelişmesi, çevre koşullarına dayanıklılık ve iş verimi açısından söz konusu iki türe üstünlük sağladığı anlaşılmıştır.

Türkiye’de deve

Türkiye’de tek ve çift hörgüçlü develerin melezlenmesi ile elde edilen en önemli melezlerden biri tüylü (ya da tülü) devedir. Tüylü devenin erkeğine "besrek", dişisine "maya" denir. Soğuk bölgelerde kullanılan bu hayvanlar tek hörgüçlü ve uzun tüylüdür. Maya ile çift hörgüçlü erkek devenin geriye melezlenmesinden elde edilen çift hörgüçlü "tavsi" deve; "besrek" ile tek hörgüçlü dişi devenin geriye melezlenmesinden elde edilen ve özellikle Aydın ile Adana arasındaki Yörükler tarafından yetiştirilen kısa tüylü "teke devesi"; dişi "tekenin" "buhur" erkeği ile geriye melezlenmesinden elde edilen "kerteles" devesi; "maya" ile tek hörgüçlü erkek devenin geriye melezlenmesinden elde edilen "yeğen" devesi öbür önemli melezlerdir.
Eskiden Türkiye’de ulaştırma ve özellikle ordu hizmetinde kullanılan devenin işlevi giderek azalmış, 1937’de 120 bine yaklaşan deve sayısı 1980’de 12 bine, 1984’te 3 bine kadar düşmüştür. Bugün deve özellikle Yörükler arasında göç zamanı eşya taşımakta, zeytincilik bölgelerinde ulaşımı güç yerlerde devşirilen ürünlerin taşınmasında, Güney ve Doğu Anadolu’daki kurak ve yolu yetersiz bölgelerde yük hayvanı olarak kullanılmaktadır.

Türkiye'de yıllara göre deve varlığı[1]

Bursa Hayvanat Bahçesi'nden bir deve
Yıllar Adet
1935 118.647
1950 110.305
1955 72.034
1964 46.400
1980 12.000
1997 2.000
ORNİTORENG

Taksonomi ve kelime kökeni

Ornitorenk Avrupalılar tarafından keşfedildiği zaman Kaptan John Hunter tarafından İngiltere'ye bir post gönderildi. İngiliz bilim insanları bu garip fiziksel özellikleri görünce bunun bir aldatmaca olduğunu sandılar.[2] 1799 yılında Naturalist Miscellany dergisinde hayvanın ilk tanıtımını yapan George Shaw, gerçekliği hakkında şüphe duyulmamasının imkânsız olduğunu belirtti. Robert Knox ise Asyalı bir hayvan doldurucusunun işi olduğuna inanıyordu.[3] Bir ördek gagasının, kunduz benzeri bir hayvanın vücuduna dikildiği sanılıyordu. Hatta Shaw, kurumuş deriyi dikiş var mı diye makasla kontrol etmişti.[2]
Ornitorenk'in 1863 yılı renkli baskısı
Platypus genel adı Latincedir, Yunanca πλατύς ("platys", düz) ve πους ("pous", ayak) kelimelerinden türetilmiştir. Bu isim, Shaw ilk tanımlamayı yaptığında [Linnaean taksonomisi ismi olarak verilmişti. Fakat aynı ismin daha önce, ağaçlarda yaşayan bir böcek cinsine verildiği ortaya çıktı.[4] Bağımsız olarak Johann Blumenbach tarafından (örnek kendisine Sir Joseph Banks tarafından verilmişti[5]) 1800 yılında Ornithorhynchus paradoxus olarak tanımlandı. ikili adlandırma ile ilgili öncelik kuralları izlenerek daha sonra resmi olarak Ornithorhynchus anatinus olarak tanındı. Ornithorhynchus anatinus[4] bilimsel adı, Yunanca "kuş burnu" (ορνιθόρυγχος) ve Latince "ördek gibi" (anatinus) anlamlarına gelen kelimelerden türetilmiştir.
Türkçedeki Ornitorenk'in Fransızca "L'Ornithorynque"'ten geldiği sanılmaktadır. İngilizcede "platypus" olarak geçmektedir. İlk İngiliz yerleşimciler ona "su köstebeği", "ördek gaga" ve "ördek köstebeği" gibi çeşitli isimler taktılar. İngilizce'de sadece tek bir platypus türü olmasına rağmen ördek gagalı tanımı sık sık platypus'un önüne getirilir. Ornitorenk Aborjin'ler tarafından Mallangong, Tambreet veya Boonaburra olarak bilinmektedir.[6]

Fiziksel özellikleri

Ornitorenk'in vücut sıcaklığı, Eutheria (plasentalılar - placentalia) sınıfındaki diğer memelilerde olduğu gibi 38 °C yerine 31 °C-32 °C arasındadır. Bunun ne kadarının monotremlerin bir özelliği olduğu, ne kadarının ise sert koşullar altında yaşayan türün uyum sağlaması sonucu olduğu belirgin değildir.
Ornitorenk'in vücudu ile geniş ve düz kuyruğu, yalıtılmış havayı hapsederek hayvanı sıcak tutan bir kürk ile kaplıdır. Tazmanya şeytanı gibi[7] ornitorenk de kuyruğunu yağ depolomakta kullanır. Alışılmış bir memelidense ördeğe benzeyen geniş gagası ve perdeli ayakları vardır. Burnu, kuşların gagasında olduğu gibi yukarı ve aşağı parçaları ayrılarak ağzını ortaya çıkaracak bir şekilde açılmaz. Ornitorenk'in gagası alt tarafında açıklık olan bir duyu organıdır.[4]
Ağırlığı 700 g ile 2,4 kg arasında değişir. Dişisi erkeğe göre daha ufaktır. Erkekler ortalama 50 cm, dişiler ise 46 cm boyundadır. Kuyruk uzunluğu erkeklerde 10–15 cm, dişilerde ise 8–13 cm arasındadır. Ortalamalar bölgelere göre değişir ama iklimin etkisi saptanamamıştır.
Modern ornitorenk yavruları memelilerin en büyük özelliklerinden biri olan üç uçlu azıdişlerine sahiptir.[8] Bunları üreme yuvasını terketmeden ya da terkettikten hemen sonra kaybederler; erişkinlerde bunların yerinde ağır keratinize pedler vardır.[4] Ornitorenk'in çenesi diğer memelilerden farklıdır ve çene kasları diğer memelilerde olduğundan farklı çalışır.[4] Orta kulakta sesi ileten küçük kemikler ve memeli-öncesi diğer sinapsidlerdeki gibi çenenin yanında değil, tüm gerçek memelilerde olduğu gibi kafatasının içindedir. Ornitorenk, omuz çevresinde, bir ara köprücükkemiği dahil olmak üzere diğer memelilerde olmayan kemiklere sahiptir. Vücudunun altında değil yanında olan bacakları ile sürüngenlere benzeyen bir yürüyüş biçimi vardır. Ornitorenk hızla dalmasını ve dengesini sağlayan kuyruğu ile kendini yönlendirir.[4]

Zehirleri

Erkek ornitorenkin zehirli mahmuzu
Erkek ornitorenk'in arka ayak bileklerinde defensin benzeri proteinlerden oluşan bir zehir karışımına sahip mahmuzlar vardır.[9] Zehir, insan için öldürücü olmamasına rağmen kurbanı etkisiz kılacak kadar büyük acılar verir. Kısa zamanda yaranın etrafında ödem oluşur ve zamanla tüm uzuva yayılır. Tarihsel vakalara ve anekdotlara göre acı kısa zamanda günlerce hatta haftalarca sürebilecek bir hiperalgesia(en:hyperalgesia)'ya[10] dönüşür. Zehir küçük hayvanlar için öldürücü olabilir. Zehir sadece erkek ornitorenklerin bacaklarında, böbrek benzeri salgı bezleri tarafından üretilir, kısa bir boru ile mahmuzlarına bağlıdır ve topuk kemiğindeki mahmuz tarafından ava aktarılır.[4]
Dayanılmaz acı vermesi dışında zehrin tam olarak nasıl işlediği hâlâ bilinmemektedir, buna rağmen sinir uçlarını etkilediği yönünde deliller vardır. Bilinen ağrı kesicilerden hiçbiri bu zehrin oluşturduğu acıyı azaltmakta etkili değildir.[11] Zehrin diğer memeli olmayan hayvanlardakinden farklı bir işlevi vardır, sonuçları ölümcül olmasa da kurbanı önemli ölçüde etkisiz hale getirir. Üretimi en çok üreme mevsiminde olduğu için, silah olarak kullanıldığı yönünde teoriler vardır.[9]

Elektrik algılama

Monotremler memeliler arasında elektrik algılama duyusuna sahip tek canlıdır. Avlarını kısmen, vücutlarının yarattığı elektriği algılayarak bulurlar. Ornitorenk tüm monotremler arasında en hassas elekrik algılamasına sahip olandır.[12]
Ornitorenkin elektro alıcıları gagasının ucunda yer alır, mekanoalıcıları ise gaganın her yerine düzenli bir şekilde yayılmıştır. Serebral korteks'in elektro alıcı bölümü dokunsal somataalıcılar içinde bulunur ve bazı kortikal hücreler hem elektoalıcılardan hem mekanoalıcılardan girdi alırlar. Bu, dokunsal ve elektriksel algılar arasında yakın bir bağlantı olduğuna işaret eder. Ornitorenk bir elektrik kaynağının yerini elektroalıcılardaki sinyallerin gücüne göre ayırt edebilir, bu da avlanırken başının yan yan hareketini açıklayabilir. Elektro duyu ve dokunsal girdilerin kortikal birleşimi avın uzaklığını tespit etmek için bir yöntem gibi gözükmektedir. Av hareket ettiği zaman hem elektrik sinyalleri yayar hem de mekanik baskı titreşimleri verir, böylece iki sinyalin geliş zamanı arasındaki fark ile uzaklık hesaplanabilir.[12]
Ornitorenk akıntıların dibini gagasıyla kazarak beslenir. Bu durumda elektro alıcılar canlı ve cansız nesneleri ayırt etmekte de kullanılır.[12]

Ekoloji ve davranış

Yüzen bir ornitorenk
Ornitorenk yarı-suda yaşayan bir hayvandır. Tazmanya ve Avustralya Alpleri'nin soğuk tepelerinden kıyısal Queensland'in tropik yağmur ormanlarına kadar geniş bir alanda, akıntı ve nehirlerde yaşar. İçlerdeki dağılımı pek iyi bilinmemektedir. Kanguru Adası'nda doğaya salınmış bir nüfus hariç Güney Avustralya'da soyu tükenmiştir. Muhtemelen yoğun alan açılması ve sulama yüzünden düşen su kalitesine bağlı olarak artık Murray-Darling Havzası'nın ana bölümlerinde de bulunmamaktadır. Kıyısal nehir sistemleri boyunca dağılımı tahmin edilebilir değildir, bazı görece sağlıklı nehirlerde bulunmazken iyice bozulmuş aşağı Maribyrnong Nehri gibi bazılarında varlık göstermektedir. Ornitorenk genelde gececi bir hayvan olmasına rağmen şafakta ve günbatımında oldukça etkindir. Birçok birey, özellikle bulutlu günler olmak üzere gündüz de etkindir.
Bu tür endotermiktir. 5 °C sıcaklığın altındaki sularda saatlerce yiyecek ararken bile vücut sıcaklığını koruyabilir.[4] Dip avlarının bulunduğu, dinlenme ve üreme oyuklarını yapabileceği kıyıların olduğu, nehirsel ve kıyısal özellikler taşıyan akıntılara ihtiyaç duyar.
Ornitorenk su yüzeyinde bile zaman zaman zor farkedilir
Ornitorenk çok iyi bir yüzücüdür ve zamanının büyük kısmını su altında yiyecek arayarak geçirir. Yüzerken diğer Avustalya memelilerinden kulaklarının görünmemesi ile ayrılır. Yüzerken diğer duyularına güvenerek gözlerini sıkıca kapar. Dört ayağı da perdelidir. Ön ayaklarını itici güç olarak kullanır. Arka ayaklar ve kuyruk sadece yönlendirme içindir.
Ornitorenk daldıktan bir süre sonra bir hava kabarcığı bırakır, bir süre sonra bir tane daha ve bir süre sonra bir tane daha. Ardından su yüzeyine çıkıp yayılarak yiyeceğini çiğner. Daha sonra tekrar dalar. Normal bir dalış 30 saniye ile bir dakika arasında sürer. Ama koşullar uygun olduğunda daha uzun süre su altında kalabilir. Çiğneme bölümü ise 10-20 saniye sürer.
Ornitorenk bir karnivordur. Burnuyla dereyatağından, veya yüzerken yakaladığı halkalı solucanlar, böcek larvaları, taze su karidesleri ve bir tatlı su kereviti olan yabbi ile beslenir. Gagası, görmeden avlanmasını sağlayacak kadar hassastır. Ornitorenk her gün vücut ağırlığının en az %20 si kadar yemek yemek zorundadır. Bu da on saatini yemek arayarak geçirmesi demektir. Suda değilken genelde, köklerle kamufle edilmiş, su seviyesinden pek yukarıda olmayan, kısa ve düz bir oyukta kalır.

Üremeleri

Ornitorenk keşfedildiği zaman bilim insanları, dişinin yumurta yumurtlayıp yumurtlamadığı konusunda ikiye ayrılmıştı. 1884'te W.H. Caldwell Avustralya'ya gönderilip 150 Aborjin'in yardımı ile birkaç yumurta buluncaya dek bu onaylanmamıştı.[4][9]
Türün tek bir üreme mevsimi vardır. Çiftleşme kış sonunda ya da ilkbaharda olur. Yavrular suya ilk kez oyuklarda anneleri tarafından 3-4 ay emzirildikten sonra girer. Tarihsel gözlemler, işaretleme, tekrar yakalama çalışmaları ve ilk genetik çalışmalar ornitorenk nüfusunun yerleşmiş ve geçici bireylere sahip olduğuna ve çokeşli (poligyny) bir çiftleşme dizgesine işaret eder.
Üreme mevsimi dışında ornitorenk sudan yüksekliği 30 cm. kadar olan basit bir oyukta yaşar. Çiftleşmeden sonra dişi daha ayrıntılı ve uzunluğu 20 m'yi bulabilen, su yükseldiğinde korunmak için aralıklara tıkalı yeni bir oyuk kazar. Erkek, yavrulara bakma işiyle ilgilenmez ve yıllık oyuğuna geri döner. Dişi, oyuğun zeminini ıslak ve katlanmış ölü yapraklarla yumuşatır. Bu gereci kıvırdığı kuyruğu ile yuvaya taşır.
Ornitorenk kuş yumurtasından daha yuvarlak ve sürüngen yumurtasına benzeyen küçük kösele gibi yumurtalar bırakır. Dişi genelde 11 mm. çapında iki yumurta bırarır, ama kimi zaman bu sayı 1 ya da 3 olabilir. Yumurtladıktan sonra dişi bunların çevresine kıvrılır. Kuluçka süresi üç bölüme ayrılır. İlkinde embriyonun fonksiyonel organları yoktur ve yumurta kesesine (yolk sac) bağımlıdır. İkinci bölümde el ve ayak parmakları, üçüncüde ise yumurta dişi oluşur. Yaklaşık on günlük bir kuluçka süresinden sonra yumurtadan çıkan tüysüz yavrular annelerine tutunurlar.
Yumurtadan çıkan yavrular korumasız, çıplak ve kördür. Anne sütü ile beslenirler. Ornitorenkin memeleri olmasına karşın meme uçları yoktur. Dolayısıyla süt göğüste deri altındaki bezlerden salgılanır. Göğüsünde sütün biriktiği oluklar bulunur ve yavrular buradan süt içerler.[13][14] Yumurtalar açıldıktan sonra anne yuvayı yalnızca yiyecek bulmak ve kürkünü ıslatmak için terkeder. Yuvadan ayrılırken oyuğun girişini toprak ile tıkar. Yavrular 3-4 ay meme emer ve 17 aylık olduklarında yuvayı terk eder.

Memelilerin evriminde ornitorenk

Melbourne Üniversitesi'ndeki ornitorenk iskeleti
Ornitorenk ve diğer memeliler yıllarca çok yanlış anlaşılmıştır ve haklarındaki 19. yüzyıldan kalma söylenceler bugün bile devam etmektedir. Örneğin, momotremlerin aşağı ya da yarı-sürüngen oldukları ve daha üstün plasenta memelilerin uzak kuzenleri oldukları gibi.
Günümüzde, modern monotremlerin, memeli ağacının erken bir dallanması olduğu bilinmekte, daha sonraki bir dallanmanın ise keseli (Marsupialia) ve plansentalı memelilere yöneldiği sanılmaktadır.
En eski monotrem fosilleri (Teinolophos ve Steropodon) ornitorenk'e çok benzemektedir. Steropodon fosili opalleşmiş bir çene kemiği ve üç azı dişinden oluşur. Günümüz ornitorenki ise dişsizdir ve South New Wales-Avustralya'da bulunmuştur. Fosilin 110 milyon yıl yaşında olduğu sanılmaktadır. Bu da, ornitorenk benzeri bir hayvanın Kireçlitaş döneminde (Kretase), dinozorların zamanında hayatta olması anlamına gelir. Şimdiye kadar Avustralya kıtasında bulunan en eski fosildir.
Ornitorenkin akrabası olan başka bir fosil de Arjantin'de bulunmuştur. Bu, monotremlerin, iki kıta Antarktika yoluyla birleştiği zamanlarda Avustralya'dan Güney Amerika'ya ulaştıklarını gösterir.
Bugünkü ornitorenk'e ait bilinen en eski fosil 100.000 yıllık olup Kuvaterner çağdan (Quaternary period) kalmıştır. Bilinenler çok farklı daldır.
Fosil kanıtları ayrıca ornitorenkin mesozoik çağda da varolduğunu gösterir. (kireçlitaş dönemi ve triasik ve jürasik çağları da içermektedir)
Ornitorenkin günümüzdeki hayvana nasıl evrimleştiğini açıklayan iki varsayım vardır. İlk varsayıma (B varsayımı) göre, monotremlerin akrabaları keseliler ve plesantalılardan tamamen farklı kendi evrimsel dallarını oluşturdular. Bu değişikliğin 135 milyon yıl önce, Kireçlitaş döneminin başında olduğu sanılmakta. Keseliler ve plasentalılar ise 135-65 milyon yıl önce bir noktada ayrıldılar.
İkinci varsayım 1947'de Gregory tarafında öne sürüldü ve 1970'lere kadar popüler hale gelmedi. Varsayıma göre 135-65 milyon yıl arasında plasentalılar ve keseliler kendi yollarına ayrıldılar, daha sonra da monotremler kendi yollarına gittiler.
Bu varsayımı destekleyen gozlemlerden biri keselilerin ve monotremlerin üreme organlarının birbirine çok benzemesidir. Her ikisinin de gebelikte, embriyoların bir kabukla kaplı olduğu bölümleri vardır. Tek fark, monotremler gebelik süresince bu örtülü kabuğa sahipken keselilerin sadece gebeliğin üçte ikisinde bu kabuğa sahip olmasıdır.
2004 yılında Ulusal Avustralya Üniversitesi'nden bilim insanları memelilerin çoğunda olduğu gibi iki yerine (XY) ornitorenkin 10 cinsiyet kromozomu olduğunu keşfettiler. (Örneğin: erkek ornitorenk her zaman XYXYXYXYXY dir) Dahası, ornitorenkin Y kromozomları kuşlarda bulunan ZZ/ZW cinsiyet kromozomları ile gen paylaşmaktadır. Bu yeni bulgular ornitorenkin hayvanlar âlemi içindeki eşsiz yerini daha da sağlamlaştırdı ve onu memeliler, sürüngenler ve kuşlar arasındaki evrimsel bağlantı araştırmalarının merkezi yaptı.[15]
8 Mayıs 2008 tarihinde Nature bilimsel dergisinde yayinlanan bir makale, Ornitorenk'in memeli evrimindeki yerini kalitimsal veriler ile ortaya koymustur. [16]

Korunma durumu

Ornitorenk, Güney Avustralya'dan yokoluşu haricinde, Avrupalıların Avustralya kıtasına yerleşmelerinden önceki genel ortamının hemen hepsinde bulunur. Buna rağmen insan kaynaklı değişikliklere bağlı olarak doğal ortamının parçalanması ve ortamında yerel değişiklikler belgelenmiştir. Şu anki ve tarihsel bolluğu bilinmemekle beraber şu anki menzilinde yaygın olduğu düşünülmektedir ama sayıları muhtemelen azalmıştır. Tür 20. yüzyılın ilk yıllarına kadar kürkü için yoğun bir şekilde avlandı ve 1950'lere kadar içlerdeki dalyanların ağlarında boğulma tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Ornitorenk korunma uygulamaları sayesinde yakın bir soy tükenmesi ile karşı karşıya bulunmamaktadır. Fakat bu durum barajlar, sulama kanalları, kirlilik, ağlar ve tuzaklardan kaynaklanabilecek doğal ortamının yokolması nedeni ile değişebilir. En başta su kirliliğine olan yüksek duyarlılığı nedeni ile genelde "güvende ama gelecekte tehdit altında olabilir" biçiminde sınıflandırılmaktadır. Avustralya'da koruma altındaki bir türdür. IUCN Kırmızı Listesi şu an için ornitorenki "Asgari Endişe" (LC, Least Concern) olarak listelemektedir.[17]
Dünyanın büyük kısmı ornitorenki 1939 yılında National Geographic dergisinde yayımlanan ornitorenk ve onun esarette yetiştirilip incelenmesi ile ilgili bir makale ile tanıdı. Bu zor bir iştir ve o günden bu yana sadece birkaç yavru özellikle Avustralya, Victoria'da ki Healesville Sanctuary'de başarı ile yetiştirilebilmiştir.